İletişim Bilimleri FakültesiFaculty of Communication Scienceshttps://hdl.handle.net/11421/18512024-03-28T21:23:29Z2024-03-28T21:23:29ZThe role of social media in promoting organizational brand: a case of telecommunication organizations in TanzaniaMnakatu, Faridi AbdallahGenç, Çağlarhttps://hdl.handle.net/11421/275682023-11-03T07:11:11Z2023-01-01T00:00:00ZThe role of social media in promoting organizational brand: a case of telecommunication organizations in Tanzania
Mnakatu, Faridi Abdallah; Genç, Çağlar
This study was conducted with the aim of exploring the role of social media in promoting organizational brand.
The study had three objectives. The first objective is to determine the ways that telecommunication organizations
in Tanzania use to promote organizational brands on Facebook. The second one is to find out the customers’
perspective on the impacts of the telecommunication organizations’ activities on Facebook. The last one is to
unveilchallenges that telecommunication organizationsface in promoting the organizational brand on Facebook.
The study used mixed methods research design. The content analysis was used to gather data from the Facebook
pages of the four telecommunication organizations of Tanzania. The interviews and online questionnaire survey
(OQS) incorporated participants who liked the Facebook pages of the four telecommunication organizations.
Interviews were conducted to 16 participants while OQS was used to collect data from 100 respondents through
Google Forms. The study was conducted under two theories; Theoretical Model of Corporate Branding in Social
Media (TMCBSM) in industrial marketing and Cognitive Dissonance Theory. The study adopted the TMCBSM
model for analyzing the Facebook posts of the telecommunication organizations while Cognitive Dissonance
Theory was applied in measuring and revealing of the understanding of the OQS and interview participants on
the organizational brands. Social media was found to play significant role in promoting organizational brand of
the telecommunication organizations through creating organizational brand recognition and awareness to
stakeholders. The study found that social media generate engagement and interactivity that build relationships
between organizational brand and their stakeholders and create experiences for stakeholders which build
organizational brands.; Bu çalışma, kurumsal markaların desteklenmesinde sosyal medyanın rolünü belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Çalışmanın üç amacı bulunmaktadır. İlki, Tanzanya'daki telekomünikasyon kuruluşlarının Facebook'ta
kurumsal markalarını tanıtmak için kullandıkları yolları belirlemektir. İkincisi, telekomünikasyon
kuruluşlarının Facebook'taki faaliyetlerinin etkilerine ilişkin müşterilerin bakış açısını ortaya çıkarmaktır.
Sonuncusu ise telekomünikasyon kuruluşlarının Facebook'ta markalarını tanıtırken karşılaştıkları zorlukları
ortaya çıkarmaktır. Bu amaçlara ulaşmak için çalışmada karma yöntem kullanılmıştır. Veri toplamak için hem
nitel (içerik analizi ve görüşme) hem de nicel (çevrimiçi anket) araştırma yöntemlerinden faydalanılmıştır.
Tanzanya'daki dört telekomünikasyon kuruluşunun Facebook sayfalarından veri toplamak için içerik analizi
gerçekleştirilmiştir. Görüşme ve çevrimiçi anket sözü edilen dört telekomünikasyon kuruluşunun Facebook
sayfalarını beğenen katılımcıları içermektedir. Görüşme, 16 katılımcı ile, çevrimiçi anket ise 100 kişi ile
gerçekleştirilmiştir. Çalışma iki teori altında yürütülmüştür. Bunlar, Sosyal Medyada Kurumsal Markalamanın
(TMCBSM) Teorik Modeli ve Bilişsel Uyumsuzluk Teorisidir. Çalışma, telekomünikasyon kuruluşlarının
Facebook gönderilerini analiz etmek için TMCBSM modelini benimserken, çevrimiçi anket ve görüşme ile
katılımcılarının kurumsal markalara ilişkin anlayışlarının ölçülmesi ve ortaya çıkarılmasında Bilişsel
Uyumsuzluk Kuramı uygulanmıştır. Çalışma sonucunda sosyal medyanın, kurumsal marka tanınırlığı ve
farkındalık yaratarak telekomünikasyon kuruluşlarının kurumsal markalarını desteklemede önemli bir rol
oynadığı tespit edilmiştir. Çalışma, sosyal medyanın kurumsal markalar ve paydaşları arasında ilişkiler kuran
katılımve etkileşim yarattığını ve paydaşlariçin kurumsal markaları inşa eden deneyimler oluşturduğunu ortaya
koymuştur.
2023-01-01T00:00:00ZHekimlerin sosyal iletişim becerileriZorlu Karayiğit, Duyguhttps://hdl.handle.net/11421/259692021-08-09T07:56:01Z2021-01-01T00:00:00ZHekimlerin sosyal iletişim becerileri
Zorlu Karayiğit, Duygu
Amaç: İletişim hayatın her alanında çok değerliyken, sağlık söz konusu olduğunda iyi iletişim, hekimin hızla tanıya gitmesi ve dolayısıyla tedaviye başlaması için ayrıca önemlidir. Hem hastanın hızlı ve verimli değerlendirilmesi hem de hekimin mesleki doyumu için hasta-hekim ilişkisinde sağlıklı iletişim vazgeçilmezdir. Sağlıklı hekim-hasta iletişimi için hekim açısından değerlendirmeler de çok önemlidir. Bu konuda ciddi literatür eksikliği olduğunu düşünmekteyiz ve çalışmamızda, hekim açısından iletişim güçlüklerini belirleyebilmeyi ve dolayısıyla hasta-hekim iletişimini güçlendirmeye, hekim açısından bakışla katkı sunmayı amaçladık. Gereç ve yöntem: Çalışmaya hastanemizde görevli ve katılıma gönüllü 60 doktor alındı. Çalışmaya katılan doktorların demografik özellikleri ve uzmanlık alanları kaydedildi. Gönüllü hekimlere, kendi iletişim özelliklerini kapsayan tanımlayıcı anket soruları ve iletişim ölçeği yüz yüze görüşülerek uygulandı. Bulgular: Çalışma toplam 60 doktor ile gerçekleştirilmiştir. Katılımcı doktorların 37’si (%61,7) kadın, 23’ü (%38,3) erkektir. En çok katılımcı 35-44 yaş aralığındadır (%46,7). Katılımcıların ortalama uzmanlık süresi 11,03±5,22 yıldır. Katılımcıların 41’i (%68,3) hayalindeki mesleğin doktor olmak olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların 37’si (%61,7) tekrar tercih şansı olsa, yine doktor olmak istediğini belirtirken 23’ü (%38,3) tekrar doktor olmayı istemediğini belirtmiştir. Uzmanlık dalının sosyal iletişim becerisine etkisi istatistiki olarak önemli değildir (p>0,05). Hayalindeki mesleğin doktorluk olduğunu söyleyenler ile hayalinin doktor olmak olmadığını ifade edenlerin sosyal iletişim becerileri arasında anlamlı fark yoktur (p>0,05). ‘’Yine doktor olmak ister miydiniz?’’ sorusuna ‘’Evet’’ diyen katılımcılarla ‘’Hayır’’ diyenler arasında sosyal iletişim becerisi bakımından anlamlı bir fark tespit edilmemiştir (p>0,05). Sonuç: Daha önce hasta-hekim iletişimi konusunda birçok çalışma yapılmış olup, çok büyük bir kısmı konuyu hasta bakış açısıyla değerlendirmiştir. Çalışmamızın en önemli ayrıcalığı bu konuyu hekimlerin bakış açısıyla değerlendirmesidir. Çalışmamız sonuçlarına göre; doktorların, ister hayalindeki meslek olsun ister olmasın, ister cerrah olsun ister dâhili branşta olsun, kısacası şartlar ve koşullar ne olursa olsun, iletişimi hiçbir parametreye bağlı olmadan mesleğinin kutsallığının bilincinde görevini yerine getirdiğini ortaya konmuştur.; Purpose: While communication is very valuable in every area of life in terms of healthy relations, good communication about health is also important for the rapid diagnosis and therefore treatment of the physician. Healthy communication is indispensable in the patient-physician relationship, both for fast and efficient conclusion of the patient and for the physician to do his job with pleasure.Evaluations from the point of view of the physician are also very important for healthy physician-patient communication.We think that there is a serious lack of literature on this subject, and in our study, we aimed to identify communication difficulties for the physician and thus to strengthen patient-physician communication and to contribute from the point of view of the physician. Materials and method: 60 doctors who were in our hospital and volunteered to participate in the study were participated. The demographic features and specialties of the doctors participating in the study were recorded. Descriptive questionnaires and communication scale covering the communication features of the volunteers were applied face to face by discussing them. Results: The study was carried out with a total of 60 doctors. 37 (61.7%) of the participating doctors are women and 23 (38.3%) are men. Most participants are between the ages of 35-44 (46.7%). The average specialization period of the participants is 11.03±5.22 years.41 of the participants (68.3%) stated that their dream job is to become a doctor. 37 (61.7%) of the participants stated that they wanted to be a doctor again, while 23 (38.3%) stated that they did not want to be a doctor again.The effect of the specialty in social communication skills is not statistically significant (p>0.05). There is no significant difference between the social communication skills of those who say that their dream job is being a doctor and those who say that their dream is not being a doctor (p>0.05). There was no significant difference between the participants who said "Yes" to the question "Would you like to be a doctor again?" And those who said "No" (p>0.05).
2021-01-01T00:00:00ZPsikanalitik kuramın sinemadaki yansımaları: Aynadaki ötekimiz ve Bizhttps://hdl.handle.net/11421/259662021-08-09T06:18:56Z2021-01-01T00:00:00ZPsikanalitik kuramın sinemadaki yansımaları: Aynadaki ötekimiz ve Biz
Sigmund Freud, ruhsal arayış ve bozuklukların tedavisinde kullanılmaya başlanmış bir psikoterapi tekniği ve yöntemler bütünü olan psikanalizi tanımlayıp, tüm hayatı boyunca psikanalitik kuramı geliştirmeye yönelik çalışmalarını sürdürmüştür. Elbette psikanalitik kuram Freud’un yapılandırdığı şekli ile kalmamış; önemli isimler, kurama Freud’un görüşlerinden ayrışık, başkaca katkılar verecek alternatif varsayımlar üretmişlerdir. Psikanalitik kuramın salt ruhsal çözümleme ve iyileştirmeye yönelik kullanım sahası da zamanla daha kapsamlı hale gelmeye başlamıştır. Sanat eserleri de psikanalizin kullanım sahası içinde yer almış ve psikanalistler tarafından çözümlenmesi heyecan verici öğeler haline gelmişlerdir. Psikanalitik yöntemle sanat eserlerinin çözümlenmesi, başlangıçta eserin yaratıcısının psikanalizi çerçevesinde değerlendiriliyor iken, zamanla sanat eserini üreticinden ayrı olarak kimliklendirecek şekilde evrilmiştir. Birçok psikanalitik unsur barındırmasından dolayı sinema sanatı da psikanalistler için zamanla diğer sanat dallarından ayrılarak daha cazip hale gelmiştir. Bu çalışmada Jordan Peele’in yönetmenliğini yaptığı Biz (Us, 2019) filminin içerdiği psikanalitik unsurlar; Jung’un psikanalitik bakış açısı çerçevesinde ve bilinçdışı, ego, gölge, persona, kolektif bilinçdışı, arketip gibi kavramlar dahilinde incelenmiştir. Film çözümlemesinde tutarlılık gözetilerek öncelikle Sigmund Freud olmak üzere psikanalist Jacques Lacan, Otto Rank, Alfred Adler ve Karl Abraham’ın da görüşlerine yer verilmiştir. Çalışmada Biz (Us, 2019) filminin açık içeriğinin altında yatan örtük anlam çıkarılmaya ve sinemasal bir özne olarak izleyicinin yeri ve bu izleyicinin kim olduğu soruları da yanıtlamaya çalışılmıştır. Sinema ve psikoloji alanlarını kapsayan bu çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır.; Psychoanalysis defined by Sigmund Freud is a set of psychotherapy techniques and methods that have been used in the treatment of spiritual pursuits and disorders, and Freud continued his studies to develop psychoanalytic theory throughout his life. Psychoanalytic theory, of course, is not only Freud’s structured form, but—other than Freud’s views—important names have produced alternative assumptions that will make further contributions to the theory. The field of psychoanalytic theory’s use for purely spiritual analysis and healing also started to become more comprehensive over time. Works of art have also been included in the use of psychoanalysis and have become exciting elements for analysis by psychoanalysts. At the time when analyzing works of art with the psychoanalytic method was initially evaluated within the framework of the psychoanalysis of the creator of the work, it has evolved over time to identify the work of art separately from the producer. Since the art of cinema contains many psychoanalytic elements, it has become more attractive for psychoanalysts by separating from other branches of art over time. In this study, the psychoanalytic elements of Us (2019) directed by Jordan Peele, were examined within the framework of Jung’s psychoanalytic perspective and concepts such as unconsciousness, ego, shadow, persona, collective unconsciousness, and archetype. Considering consistency in film analysis, the views of—in particular—Sigmund Freud, psychoanalyst Jacques Lacan, Otto Rank, Alfred Adler and Karl Abraham were also included. The implicit meaning underlying the explicit content of the film Us (2019) was aimed to be inferred and answered the questions of the place of the audiences as a cinematic subject and who this audience is. The qualitative research method was used in this study which covers the fields of cinema and psychology.
2021-01-01T00:00:00ZSosyal medyadaki kültürel kimliklerin dönüşümü odaklı "blogger anne" kimliklerinin incelenmesihttps://hdl.handle.net/11421/258072021-04-19T11:14:23Z2020-01-01T00:00:00ZSosyal medyadaki kültürel kimliklerin dönüşümü odaklı "blogger anne" kimliklerinin incelenmesi
Bu araştırmanın konusu, sosyal medyadaki kültürel dönüşüm odaklı ‘blogger anne’ kimliklerinin incelenmesidir. Bu konu çerçevesinde anne kimliği ile blog ortamında bu-lunan ve kendini ‘blogger anne’ olarak tanımlayan 8 kullanıcıyla derinlemesine görüş-me yapılmıştır. Görüşmeler betimsel analiz yöntemi ile incelenmiştir. Görüşmenin yanı sıra 27 blog sitesinin her birinin son 7 paylaşımı içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiş-tir. Yapılan analizler sonucunda, katılımcıların blog ortamında annelik kimliklerini nasıl sundukları ve kültürel anlamda annelik kimliğindeki dönüşümler ortaya konulmuştur. Bunun sonucunda sosyal medya aracılığı ile geleneksel annelik kimliğinde çözülmeler olduğu ancak toplumun geleneksel kültürel alt yapısının anne kimliği üzerinde etkisi-nin devam ettiği söylenebilir. Sosyal ağ ortamlarından biri olan bloglar, kullanıcıların annelik sunumlarını sergilemede tercih ettikleri yeni iletişim ortamları olarak karşımıza çıkmaktadır.
2020-01-01T00:00:00Z