Çevre MühendisliğiEnvironmental Engineeringhttps://hdl.handle.net/11421/21642024-03-29T05:21:25Z2024-03-29T05:21:25ZElektrokimyasal yöntemlerle fungisit giderimihttps://hdl.handle.net/11421/231672020-08-16T05:06:57Z2019-01-01T00:00:00ZElektrokimyasal yöntemlerle fungisit giderimi
Dünyada mevcut geleneksel atık su arıtım sistemlerinde verimliliği arttırmaya yönelik çalışmalar dünyanın birçok bölgesinde devam etmektedir. Bu çalışmaların temel amacı, ekonomi, zaman ve genel verimlilik açılarından daha iyi arıtım sistemleri kurabilmektir. Literatürde yapılan araştırmalar atık su arıtım sistemleri üzerine yapılan çalışmalarda, elektrokimyasal yöntemlerin verimli, etkili ve makul yöntemlerden biri olduğu gösterilmiştir. Günümüzde giderek artan nüfus, gıda ihtiyacını arttırmakta ve insanları pestisit kullanımına yöneltmektedir. Kullanımı giderek artan pestisitler sızıntı şeklinde toprağa ve suya karışmakta, canlıların sağlığını tehdit etmektedir. Bu nedenle bu pestisitlerin sudan uzaklaştırılması bir gereklilik haline gelmiştir. Bu çalışmada, Fosetyl-Al fungisitini içerecek şekilde oluşturulan model atık sudan, elektrokimyasal yöntemler ile çeşitli akım şiddetlerinde, çeşitli miktarlarda destek elektrolit kullanılarak, çeşitli başlangıç derişimlerinde ve son olarak elektrofenton prosesi kullanılarak ne kadar verimli KOİ giderimi yapılabileceği kıyaslanarak gösterilmiştir. Son olarak, atık su arıtımı için kurulan bu sistemin enerji tüketimi de hesaplanmıştır. Çalışma sonuçları, optimum koşulların Sodyum Sülfat (Na2SO4) destek elektrolit ve Hidrojen peroksit (H2O2) uygulanarak yapılan elektrofenton yöntemi kombinasyonunda elde edildiğini göstermektedir. Bu koşullarda, %91,2 KOİ giderimi yapıldığı tespit edilmiştir. Uygulamanın atık su arıtımında, pilot tesis ölçeklerine uygulanabilir olduğu ve geleneksel yöntemlere göre zaman ve maliyet yönlerinden oldukça iyi tasarruflar sağlayacağı öngörülmektedir.
2019-01-01T00:00:00ZFarklı alan kullanımlarında toprak organik karbon dinamiğinin belirlenmesihttps://hdl.handle.net/11421/231662020-08-16T05:06:55Z2019-01-01T00:00:00ZFarklı alan kullanımlarında toprak organik karbon dinamiğinin belirlenmesi
Toprak, karasal biyosferin en büyük karbon (C) rezervidir. Toprak karbonu, atmosferik karbonun üç katı kadardır, dolayısıyla toprak karbonundaki en ufak değişiklik bile atmosferik karbonu etkilemektedir. Toprak ve atmosfer arasındaki karbondioksit (CO₂) akışı, yüksek biyobozunurluk oranıyla topraktaki CO₂'nin dışarı akışını doğrudan etkileyen 'su ile ekstrakte edilebilen organik karbon (SEEOK)' fraksiyonuna ve arazi kullanım değişimlerine kuvvetle bağlı olan bir süreçtir. Fosil yakıt tüketimindeki artış, ormanların tahribi, geleneksel tarım uygulamaları, arazi kullanımlarının değişmesi, meraların tarıma açılması, endüstriyel gelişmeler gibi nedenlerden dolayı atmosferdeki CO₂ seviyesi artmaktadır. Bu artışın önüne geçebilmenin en ucuz ve en iyi yollarından biri, karbonu toprakta depolamaktır. Bu çalışmanın amacı, Eskişehir ilindeki toprak organik karbon (TOK) dinamiğinin, farklı alan kullanımlarıyla (mera, tarım, orman) ve derinlikle nasıl değiştiğini, diğer toprak parametreleri ile nasıl bir ilişki içerisinde olduğunu; bunun yanında SEEOK fraksiyonunun detaylı incelenebilmesi için hem 'soğuk ve sıcak' hem de 'sadece sıcak' ekstraksiyon ile farklı alan kullanımlarında optimum ekstraksiyon yöntemini belirlemektir. Yapılan analizler ve istatistiksel değerlendirmeler sonucunda TOK ile SEEOK ve sıcak SEEOK (SSEEOK) değerleri arasında pozitif korelasyonlar görülmüştür (sırasıyla, R= 0.834; R= 0.785, p< 0.01). TOK, SEEOK ve SSEEOK, mera ve orman alanlarında derinlik arttıkça azalmış; tarım alanında önemli bir değişim göstermemiştir. SSEEOK analizinin mera alanında yetersiz olduğu; tarım ve orman alanlarında SEEOK analizine kıyasla çok daha başarılı olduğu görülmüştür.
2019-01-01T00:00:00ZHavacılıkta kullanılan epoksi kompozitlerin yanma davranışlarının, ekotoksisitelerinin araştırılması ve çevre dostu güç tutuşur katkıların değerlendirilmesihttps://hdl.handle.net/11421/231212020-08-16T05:06:45Z2019-01-01T00:00:00ZHavacılıkta kullanılan epoksi kompozitlerin yanma davranışlarının, ekotoksisitelerinin araştırılması ve çevre dostu güç tutuşur katkıların değerlendirilmesi
Epoksi reçine termal dayanım kazandırılması amacıyla çevre dostu güç tutuşur kimyasallar(Exolit RP650, Exolit OP930, Exolit AP 422, ZnB ve ATH) reçine sistemine katkılandırılmıştır. Lif katkılı kompozitler üretilmeden önce reçine sistemi kürleme sürecine uyum, termal dayanıma etki ve toksik gaz oluşumu açısından güç tutuşur katkılar mikro ölçekli TGA-FTIR testi ile ön elemeye tabi tutulmuştur. Bu test sonucunda seçilen güç tutuşur katkılar ile lif katkılı epoksi kompozitlerin üretimi yapılmıştır. Güç tutuşurluk performanslarının değerlendirilmesi için numuneler laboratuvar ölçeğinde Koni Kalorimetre, OSU-Isı Salınım Hızı, Dikey Yakma ve Duman Yoğunluğu cihazlarında test edilmiştir. Çevre dostu olarak nitelendirilseler dahi bu katkıların kullanımı durumunda insan sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabilecek tahriş edici duman ve toksik gaz ürünlerin varlığı Duman Yoğunluğu testi sırasında alınan gaz örneklerin GC-MS ve FTIR ile belirlenmiştir. Yangın toksitesinin belirlenmesi amacıyla henüz çoğu otorite tarafından tanımlanmayan yanma gazlarının toksisitesinin belirlenmesi Microtox Sitotoksisite analizörü ile LD50 değerleri belirlenmiştir. Güç tutuşurluk performansı iyileştirilirken toksik gaz oluşumu azaltacak sinerjik uygulamalarla havacılık alanında lif katkılı epoksi kompozitlerin kullanımına olanak sağlanmıştır.
2019-01-01T00:00:00ZAntibakteriyel ve güç tutuşur çok fonksiyonlu nanokompozit malzemeler geliştirilmesi ve havacılık sektöründe kullanılabilirliklerinin araştırılmasıhttps://hdl.handle.net/11421/231182020-08-16T05:06:40Z2019-01-01T00:00:00ZAntibakteriyel ve güç tutuşur çok fonksiyonlu nanokompozit malzemeler geliştirilmesi ve havacılık sektöründe kullanılabilirliklerinin araştırılması
2018 yılı itibariyle, yılda yaklaşık 4.3 milyar kişinin kullandığı havayolu taşımacılığı beraberinde birtakım epidemik sağlık risklerini de getirmektedir. Giderek artan bir sıklıkla karşımıza çıkan pandemik durumlar bu risklerin önemini ortaya koymaktadır. Havayolu yolcu taşımalığında kullanılan uçakların kısıtlı yolcu alanları ve birçok ülkeye kısa sürede erişimi gibi etmenler, mikrobiyolojik kontaminasyonun önemini ortaya koysa da yeteri kadar çalışılmamış, küresel salgınlardaki rolü konusundaki araştırmalar da sınırlı kalmıştır. Tez çalışmaları kapsamında bu konu ile ilgili literatürde bulunan eksikliğe değinilmiş ve mikrobiyolojik potansiyelin detaylı olarak belirlenmesi amaçlanmıştır. Risk etmenlerinin belirlendiği çalışmaların ardından bakteriyolojik risklerin önlenmesine yönelik çeşitli reçeteler hazırlanmıştır. Bu malzeme kompozisyonlarının, uçaklarda kabin içerisinde kullanılan ve yolcularla temas eden/temas etmesi muhtemel alanlara uygulanması da çalışma kapsamında yer almaktadır.
2019-01-01T00:00:00Z