Kamusal yayıncılık
Abstract
Türkiye'de ulusal medya organları giderek ya siyasi erkin temsilcisi ya da hem sermaye hem de içerik olarak küresel medyanın (Amerikan merkezli yaklaşık on dev sınai-ticari-mali-askeri holdingin oligopolü) bir parçası haline gelme sürecine girmiştir. Küresel medya, hem iletişim ve habercilik sektörünün önem kazanması hem de piyasa ekonomisi değerlerinin yaygınlaştırılması için son derece önemli hatta stratejik bir alan haline gelmiştir. Bu küresel sistem, ulusal ve yerel kimliklerle özgürlükleri bozguna uğratırken, demokrasi, yurttaş katılımı ve kamusal alan gibi konularsa reklam ve “rating” ideolojisinin altında ezilmektedir. Devlet-toplum ilişkisini güçlendirmek açısından son derece önemli bir işlevi olan medyanın, özel sektörün mülkiyetine geçmesiyle (Türkiye'de özel televizyonların dokuz yıldır yayın yapmalarına karşın henüz (!) ruhsatlarının bulunmaması anlaşılamamaktadır) ulus-devletler doğrudan bağımsız kapitalist holdiglerle karşı karşıya kaldılar. Türkiye'de de yeni yeni başlayan sivil örgütler ve kurumlar (aslında sadece tek tek bireylerin cılız sesini çıkması olarak) bu duruma tepki gösterdiler. Mülkiyeti sınırlı sermayedarın elinde, bu nedenle de yalnızca onların görüşlerini propagandacı yöntemlerle savunan ticari medyanın alanını daraltmak, yerel ve kimlik farklılıklarını, kamu yararını, yurttaş haklarını ve en önemlisi demokrasiyi ve özgürlükleri güçlendiren bir medyayı yaratmak amacıyla, bağımsız yerel ya da tematik medya girişimlerini geliştirmek ve kamusal yayıncılığı desteklemek, hatta yeniden üretmek zorunluluk haline gelmiştir.
Collections
- Tez Koleksiyonu [137]