dc.description.abstract | Sanat tarihinin başlangıcı, insanlık tarihinin başlangıcına kadar uzanmaktadır. Müzik, şiir ve resim, farklı elemanlara sahip olmalarına rağmen, onları ortak kılan bağlara da sahiptir. İnsanoğlu belki de ‘iz’ bıraktığını görebildiğinden bu yana , bir başka anlatımla; fiziki varlığının izini gördüğünden itibaren, duyduğunu, sezdiğini ifade etme yollarını aramıştır. İnsanoğlu ilk izi kalıcı kılmak, daha sonra görünmeyen varlığını görünür ‘iz’e dönüştürmek ve bunu tekrar kendine, kendisi için olması gerekene mal etmek uğraşına girmiştir. Bu uğraş önce elinin izinin, sonra sesinin izinin kalıcı olması çabası olmuştur. İnsan kendi varlığı ile varolabilmenin yollarını bulduğundan bu yana, sanat denilen olguyla bütünleşmiştir. Seslerdeki, sözlerdeki ve çizgilerdeki; uyum, denge gibi ortaklık bugün de haz kaynağı olabilmektedir. Sesler, çizgiler ve sözler, kendi içindeki değerlerle yansımakta, insan ise bunları bir şekilde ilişkilendirme çabası içine girebilmektedir. Ne kadar geriye gidersek gidelim resimle ve müzikle mutlaka karşılaşırız. Cilalı taş devri resimleri karşısında tarih öncesi sanatıyla aracısız olarak karşı karşıya gelebiliriz. Ama seslerin kalıcı olamaması nedeniyle çok yakın çağlar için bile ancak varsayımlar yapabiliriz. Bunun nedeni resmin somut olması, buna karşın müzik yakın bir geçmişe kadar kayıt altına alınamasıdır. İlk çağlardan bu yana, resim ve müzik birbirini etkilemiştir. Daha doğrusu sanatçılar usta oldukları sanat disiplininin dışında diğer sanat dallarından esinlenmişler ve bunun etkilerini de eserlerine yansıtmışlardır. Tez kapsamında resim sanatı, mağara duvar resimlerinden başlayarak 20. yy resmine kadar dinsel, düşünsel ve kavramsal boyutuyla ele alınmıştır. 20. yy resmi ise genel hatlarıyla irdelenmiş; daha sonra resimsel çözümlemeye gidilmiş ve incelenmiştir. | en_US |