Yüzellilik bir muhbirin portresi: Yaver-i Has Kiraz Ahmet Hamdi Paşa nam-ı diğer Hamdi Zeza
Göster/ Aç
Erişim
info:eu-repo/semantics/openAccessTarih
2020Yazar
Anadolu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
0000-0001-7575-7516
Halıcı, Şaduman
Üst veri
Tüm öğe kaydını gösterKünye
HALICI, Şaduman, (2020), “Yüzellilik Bir Muhbirin Portresi: Yaver-i Has Kiraz Ahmet Hamdi Paşa Nam-ı Diğer Hamdi Zeza”, Belgi Dergisi, C.2, S.20, Pamukkale Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını, Yaz 2020/II, ss. 2343-2364.Özet
Bu çalışmada Milli Mücadele günlerinde Anadolu’daki milli uyanışa, Heyet-i Temsiliye’nin ve TBMM’nin kararlarına karşı duran Ahmet Hamdi Paşa’nın yaşam öyküsü ele alınacaktır. Ahmet Hamdi Paşa 27 Haziran 1871 yılında Hersek’e bağlı Nikşic'de doğmuştur. Harbiye Mektebi'nden mezun olmuştur. Sınır Müfettişliği görevlerindeki başarısı nedeniyle II. Abdülhamit tarafından ödüllendirilmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti döneminde terfi ettirilmediği için muhalefet saflarına geçmiştir. Mondros Mütarekesi'nin ardından siyasete atılmış, Milli Mücadele'ye karşıt örgütler kurmuş ya da içinde yer almıştır. Nigehban Askeri Cemiyeti, Kızılhançer Cemiyeti ve İla-yı Vatan Cemiyeti'nin kurucularındandır. Tarikat-ı Salahiye adlı cemiyeti de o örgütlemiştir. Anadolu’da çıkarılan iç ayaklanmalara destek vermiştir. Padişah Vahideddin’in fahri yaveri olmuştur. 5. Ordu Komutanı olarak Eskişehir'de Milli Güçlere karşı örgütlenmeler yapmıştır. Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasının ardından Vahideddin’i sık sık ziyaret etmiştir. Sadrazam Damat Ferit’in yalısında yapılan toplantılara katılmıştır. İstanbul’da geleceklerinden endişeye kapılarak İngiliz Elçiliği’ne sığınanlar arasında yer almıştır. 6 Kasım 1922’de İngilizlerce Taşkışla’ya sevk edilmiş, burada on gün kaldıktan sonra Köstence’ye gönderilmiştir. Ahmet Hamdi Paşa Romanya’nın Köstence kentine yerleşmiştir. Mehmet Ali, Mustafa Sabri, Gümülcineli İsmail ve Vehip Paşa gibi Türkiye karşıtları ile yolları Köstence’de buluşmuştur. Yine Köstence’de bulunan ve Osmanlı Hanedanı’nın en zenginlerinden sayılan Yusuf İzzettin Efendi’nin oğlu Nizamettin Efendi’nin himayesine girmiştir. Vahideddin ile haberleşmesini Tütüncübaşı Şükrü aracılığı ile sürdürmüştür. Arnavutluk vatandaşlığına geçmiş, maddi açıdan rahat bir yaşam sürmüştür. Tarikat-ı Salâhiye’yi yurt dışında da örgütlemiştir. Temmuz 1925 yılına değin Türkiye aleyhinde çalışmıştır. Bu yıldan itibaren ülke dışında yaşayan Türkiye karşıtları ile ilgi olarak Türk makamları için muhbirlik yapmıştır. Türkiye adına çeşitli ülkeleri ziyaret etmiş, bilgi toplamıştır. Oldukça değerli bilgileri Türk makamlarına iletmiştir. Bunlar arasında bulunan San-Remo görüşmeleri Vahideddin’in Türkiye’ye dönüş planını içermektedir. Bu plan çerçevesinde bir ordu örgütlenmesine de girişilmiştir. Ahmet Hamdi Paşa sürgündeki muhaliflerin kurduğu örgütlerin başarısız olacağını düşünmüştür. Muhalif isimleri de ağır bir şekilde eleştirmiştir. Yaptığı hizmetin karşılığı olarak Türkiye Ahmet Hamdi Paşa’ya para ödemişse de Türk yetkililer onu güvenilir bulunmamış, çift taraflı çalıştığından şüphe edilmiştir. Sürgündeki arkadaşları da ondan şüphelenmiştir. Muhbir olduğu bilgisi yayılmıştır. O ise kendisine çok güven duymuştur. Hatta kendisini Lawrence’a benzetmiştir. İngilizlerin ona sunduğu imkânları Türk yetkililerden istemiştir. Yaşamının sonuna dek muhbirliğini sürdürmüştür. 1931 yılında Ahmet Hamdi Paşa’nın sağlığı bozulmaya başlamıştır. Çalışmalarını sürdürse de moral çöküntü yaşamaya da başlamıştır. Türk makamlarına yaptığı başvurularla çeşitli isteklerde bulunmuştur. Hatta Başbakanlığı da bir mektup göndermiştir. Özellikle Yüzellilik listeden adının çıkarılmasını ve Türkiye’ye dönmesine izin verilmesini istemiştir. Ancak Türkiye böyle bir karar almamıştır. 1935 yılına gelindiğinde hastalığı şiddetlenmiştir. 18 Ocak’ta ölmüştür. Cenazesi Türkiye’nin gönderdiği para ile defnedilmiştir. Evrakları ise Türk yetkililerce alınmış, mühürlenmiş ve Bükreş Elçiliği’ne gönderilmiştir. Özel eşyaları ise kızı Mihrican’a teslim edilmiştir. “Kiraz” lakabıyla ünlenen Ahmet Hamdi Paşa, daha Milli Mücadele sürerken Ankara Bidayet Ceza Mahkemesi’nin 3 Temmuz 1920’de gıyabında yaptığı yargılama sonucu, Vatana İhanet Yasası’nın ikinci maddesi gereğince, yakalandığında tekrar muhakeme edilmek üzere idama mahkûm edilmiştir. Büyük Zafer’in ardından ülkeden kaçmış, Lozan Antlaşması’na ekli Genel Af Protokolü çerçevesinde af dışında bırakılan yüz elli kişi arasında ilk sırada yer almıştır. Tarihimize Yüzellilikler Listesi olarak geçen bu belgede “Vahideddin’in Beraberindekiler” başlığı altında yer alan, diğer Yüzellilikler gibi 28 Mayıs 1927 kabul edilen 1064 sayılı kanunla Türk vatandaşlığından çıkarılan “Yaver-i Has Kiraz Hamdi Paşa”nın sürgün yaşamı, muhbirliği, sürgündeki muhalefet hakkındaki düşünceleri ve içine düştüğü moral çöküntü de istihbarat (Milli Âmale Hizmet/MAH) belgelerine dayalı olarak bu çalışmada yer bulacaktır. This study will discuss the biography of Ahmet Hamdi Pasha, who opposed the national awakening in Anatolia in the days of the War of Independence, and the decisions of the Representative Committee and the Grand National Assembly of Turkey. Ahmet Hamdi Pasha was born in Nikšić, a part of Herzegovina, on June 27, 1871. He was graduated from Military Academy. He was awarded by Abdulhamid II due to his success in his duties within Border Inspection. He joined the opposition side since he was not promoted during the period of the Party of Union and Progress. He entered politics following the Armistice of Mudros and either found or joined organizations against the War of Independence. He is among the founders of the Nigehban Military Association, Kızılhancer Association, and Ila-yı Vatan Association. He also organized the association named Tarikat-ı Salahiye. He supported civil rebellions staged in Anatolia. He was the honorary aide-de-camp of Sultan Vahideddin. He carried out organizations against National Forces as 5th Army Commander in Eskisehir. He frequently visited Vahideddin after the victory of the War of Independence. He attended the meetings held in the seaside residence of Grand Vizier Damat Ferid. He was among the ones who were worried about their future and took refuge in the British Embassy in Istanbul. He was sent to Taskısla by the British on November 6, 1922, and, after staying here for ten days, he was sent to Kostence. Ahmet Hamdi Pasha settled in Kostence city of Romania. His path crossed with Turkey opponents such as Mehmet Ali, Mustafa Sabri, Gumulcineli Ismail, and Vehip Pasha in Kostence. He was taken under the protection of Nizamettin Efendi, son of Yusuf Izzettin Efendi, who was also in Kostence and regarded as one of the wealthiest persons of Ottoman Dynasty. He maintained his communication with Vahideddin through Tutuncubası Sukru. He acquired Albanian citizenship and led a financially easy life. He organized Tarikat-ı Sallahiye also abroad. He operated against Turkey until July 1925. As of this year, he acted as an informant for Turkish authorities regarding the Turkey opponents living abroad. He visited various countries on behalf of Turkey and gathered information. He conveyed information of great value to Turkish authorities. The San-Remo conference, which was among these, included the return plan of Vahideddin to Turkey. An army organization was embarked within the frame of this plan. Ahmet Hamdi Pasha thought that organizations founded by opponents in exile would be unsuccessful. He also strongly criticized the opponent names. Although Turkey paid money to Ahmet Hamdi Pasha, Turkish authorities did not trust him and doubted that he might be a double agent. His friends in exile also doubted him. The intelligence stating that he was an informant got out. However, he always felt confident. He even identified himself with Lawrence. He demanded the facilities provided to him by the British from Turkish authorities. He continued to be an informant throughout his life. Ahmet Hamdi Pasha’s health started to worsen in 1931. Although he continued his works, he also started to collapse in the sense of morale. He made various demands through the applications he made to Turkish authorities. He event sent a letter to the prime minister's office. He demanded his name to be removed from the list of Yuzellilik (The Group of One Hundred Fifty) and to be allowed to return to Turkey. However, Turkey did not take such a decision. His illness aggravated in 1935. He died on January 18. His funeral was held with the money sent by Turkey. His documents were seized by Turkish authorities, sealed, and sent to Bucharest Embassy. His personal belongings were handed over to his daughter Mihrican. Ahmet Hamdi Pasha, who became famous with “Kiraz” nickname, was condemned to death with the purpose of retry when he was captured in accordance with the second article of Law on Treason following the trial conducted in absentia by Ankara Criminal Court of First Instance on the date of July 3, 1920, when the War of Independence was still continuing. Following the Grand Victory, he fled the country, and was listed first among one hundred and fifty personae non grata, who were excluded from the amnesty within the frame of the General Amnesty Protocol attached to the Treaty of Lausanne. This study will also discuss the life in exile, whistleblowing activities, thoughts on opposition in exile, and psychological breakdown of “Yaver-i Has Kiraz Hamdi Pasha” based on the intelligence (National Personnel Service /MAH) documents, who was included in the List of 150 Personae Non Grate under the section the “Entourage/Company of Vahideddin”, and who was denationalized together with other 150 personae non grate with the law no: 1064 enacted in May 28, 1927.