Heykelde özne-nesne
Abstract
Özne, bilen varlık, bilme gücüne sahip ve iradesi olan insan; nesne ise, üzerinden fikir üretilen, öznenin bilmesine konu olan, düşünen özneye karşılık düşünülen şey olarak tanım bulur. Bu kavramlar, heykel içinde ve heykelle birlikte değerlendirildiğinde sözcük anlamlarından farklı olabilecek sonuçlar çıkmaktadır. Bu kavramlarla, özne-nesne, öznel-nesnel, öznellik-nesnellik, öznel-nesnel realite ve ide vb. açılımlarıyla insan heykel iletişim şekli belirlenmektedir. İnsanlaşma sürecinin başlangıcından bu yana, özne-nesne kavramları, insanın kendisi ve aklı üzerindeki bilgilerine, gelişimlerine, insanın dünyadaki yerine, ilişkilerine, bilincin ve sanatsal bilincin gelişimine ve bilgiye dayalı olarak değişmekte ve gelişmektedir. Sanat yapan varlık olarak insan, bu sayede doğaya üstünlük kurmaya çalışmakta, nesnelere yeni biçimler vererek hakim olma çabasındadır. Binlerce yıllık çalışma faaliyetlerinin sonunda sanat, içinde bulunduğumuz dünyanın estetik bir biçimde kavranılmasının, insanın yaratıcı imgeleminin, fikirlerinin ve duygularının nesne olarak somutlaştırmasını olanaklı kılmıştır. En eski dönemlerde mağara duvarlarında görülen sanat yapıtları, sonradan gün ışığına çıkmaya başlamış, doğadaki nesneler sembolik işaretlere, simgelere dönüşmüş, insan ilk kez kendini yaşamın, çalışmanın, üretimin öznesi olarak görmüş, üretilen sanat eserlerinde kendine de yer vermeye başlamıştır. Bu süreç içerisinde ortaya çıkan estetik ürünlerde, kendi öznelliği ve içinde bulunduğu toplumun sınırlarını aşarak diğer insanların yaşamlarını, estetik duygularını etkilemişler ve yeniden şekillenmesine neden olmuşlardır. Bu süreç içerisinde insanın bilgilerindeki gelişmeler, sanatsal bilgiyi netleştirmelerini sağlamıştır. Heykel sanatında özne-nesne; heykel-insan ilişkisinde, iç-dış algı, öznel-nesnel yaklaşımlar, duygusal-duyarlı davranmak, ontik-grup içinde değerlendirme ve empati kurmak şeklinde belirir. Bu sayede yapıt en doğru anlaşılma olanağı kazanmaktadır. Heykelin öznesi-nesnesi belirlemelerinde sanatçı; içinde bulunduğumuz dünyanın tüm varlıklarını kullanarak, yetenekleri doğrultusunda kendini nesne olarak ifade eden bir öznedir. Amacı, bir duyguyu, düşünceyi, heyecanı vb. yeni ve özgün bir biçimde somutlaştırıp başkalarıyla paylaşmaktır ve bu gereksinmeleri karşılayan aracı kişidir. Buradaki özne-nesne ilişkisi; öznenin nesne olarak yeni anlatımlar sunması şeklindedir. Yani özneyi nesneye, nesneyi özneye bağlayan, bu anlamda öznenin nesneleşmesi nesnenin özneleşmesi şeklindedir. Alıcı olarak ise, yaratılan bu yeni özneyi tarih adına yargılayan, onun yaşayabilirliliğini sağlayan, kararlar veren, onu anlayan öznedir. Yine nesneden özneye, özneden nesneye aktarımlar söz konusudur. Bir sanat nesnesi olarak heykelin kendisi ise, insanın doğaya karşı yaşama savaşı ile başlayan, plastik sanatların en eski uygulamalarındandır. Uzayda yer kaplayan üç boyutlu bu sanat nesnesi, çağlar boyunca bir araç olarak kullanılmış, dini ve mimari bağımlı gelişmiştir. Düşünsel ve biçimsel özgürlüğüne modern sanatla kavuşan heykelde, sanat üzerindeki aklın önemi, yerini bilim, psikoloji, doğa, bireysel duygular ve düşüncelere kuşkusuz teknolojidir. Farklı malzeme kullanılarak, heykelde nesne kullanımı gerçekleşmiştir. Sanatçılar, sadece kalıcı iş yapma düşüncesinden uzaklaşıp, gündelik kullanıma yönelik eşyalar, atık maddeler, teknoloji, elektrik, ve bilgisayarla yeni denemeler yapmıştır. Yaşamsal alanlar oluşturulmuş, seyirci yapıtın içine katılarak nesnel parçası haline gelebilmiştir.
Collections
- Tez Koleksiyonu [7]