dc.description.abstract | Arapçada “eski yapı”, “yıkılmış, yıkılmaya yüz tutmuş yapı veya kent, yıkı”, Latincede ise “düşmek” anlamına gelen ve ruere’den türetilen harabe (ruin), Rönesans’tan günümüze dek süblim, estetik, nostalji ve yeni anlamlar üretme potansiyelleri bağlamında birçok düşünür tarafından ele alınmıştır. Modern harabe, Sotomayor’un deyimiyle malzemenin değişim ve yok oluşuna tanıklık eden aktif bir katılımcıyı da yapının yaşlanma ve ayrışmasına (material decomposition) dahil eden, zamanın askıya alındığı bir süreç yaratır. Bu makale ise modernite ve harabe arasındaki ilişkilere değinerek bu ilişkileri Tekirdağ-Marmara Ereğlisi karayolu üzerinde yer alan ve modernist dilleriyle ön plana çıkan, günümüzde ayakta kalabilmeyi başarmış dört adet betonarme yapı üzerinden irdeler: 1960 ve 1980’li yıllarda inşa edilen Başak Sigorta Eğitim ve Dinlenme Tesisleri, Şeker Sigorta Tesisleri, Güneş Sigorta Eğitim Tesisleri ve Bağkur Dinlenme Tesisleri. 2000’li yıllardan itibaren sahipleri tarafından atıl durumda bırakılan, yok olmaya karşı direnen ya da işlev değiştirerek ayakta kalan bu yapılar, kıyı peyzajı içinde; yalın yerleşim planları, cephe düzenleri, piloti ve rölyefleri ile izleyiciyi sahille ilişki kurmaktan çok çevrelerinden belirgin bir biçimde ayrımlaşma yaratır ve “hem yapı olarak, hem de bir harabe olarak” var olmaya başlar. Böylelikle “her daim hayatta kaldıkları izlenimi” yaratan bu modernist yapılar, beton ve harabenin çelişkisini gündeme getirir. | en_US |