dc.contributor.advisor | Gürsoytrak, Yavuz Hakan | |
dc.contributor.author | Aksoy, Gamze | |
dc.date.accessioned | 2014-07-03T16:49:58Z | |
dc.date.available | 2014-07-03T16:49:58Z | |
dc.date.issued | 2003 | |
dc.identifier.uri | | |
dc.identifier.uri | https://hdl.handle.net/11421/6779 | |
dc.description | Tez (yüksek lisans) - Anadolu Üniversitesi | en_US |
dc.description | Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Resim Anasanat Dalı | en_US |
dc.description | Kayıt no: 173769 | en_US |
dc.description.abstract | "Uygarlaşma" kavramı alışılagelen kullanımıyla olumlu çağrışımlar uyandırsa da, hızla ilerleyen teknolojiye ayak uydurmakla paralel tutulduğu ölçüde insanın insandan ve doğadan uzaklaşması anlamını da taşımakta ve yabancılaşma olgusunu ortaya çıkarmaktadır. Yabancılaşma, özünde, sanayileşmenin neden olduğu sınıf ayrılığıyla oluşan kültürel bölünmenin toplum hayatına bir yansımasıdır. Uygarlaşma ve ona bağlı olarak varolan sosyo-kültürel ortam, ister red, ister uyum şeklinde olsun, her zaman sanatın beslendiği kaynak olma özelliğini taşır. Örneğin Fütüristler için eşsiz bir varoluş alanı olan metal ve beton yığınlarına dönüşmeye başlamış gürültülü kentler, Romantiklerin kaçış nedeni olmuştur. Gittikçe kalabalıklaşan, kalabalıklaştıkça yalnızlaştıran kent yaşamının neden olduğu durumlardan biri, aidiyet duygusunun yitimidir. İnsani özelliklerin yitirilmesi pahasına ulaşılabilen insanca (?) yaşam standartlannın çelişkili durumu Jean Jacques Rousseau'da olduğu gibi çağının tüm kültür ve ahlak anlayışını reddetmek şeklindeki düşünsel başkaldırıya dönüşebilir. Ya da örneğin Gauguin, baş edilemeyecek bir düşmana dönüşen kültürün içinden çıkıp, daha basit ama kesinlikle daha insani bir yaşam şeklini seçmiş; bu yeni yaşantının tüm sadeliğini resimlerine taşımıştır. Kültürden rahatsız olma durumu, sanat tarihinin farklı dönemlerinde, farklı anlayışlarla karşımıza çıkar. Ama özellikle yirminci yüzyılda ilkel kabul edilen yaşam biçimlerine olan ilginin artmasıyla gündeme gelen, çeşitli kıtaların yerli halklarının günlük yaşamlarının ifadesi olan biçimlere öykünen her sanatsal etkileşim, ilkelcilik (Primitivizm) adıyla anılmaktadır. Bir tek evrensel doğrunun, dünyanın her yerinde geçerli uygarlık ölçütlerinin olmadığı düşünüldüğünde bu tanımlamanın yanlışlığı ortaya çıkar. Kendisini "uygar" kabul ettiği için, kendisi dışındaki kültürleri "azgelişmiş" ya da "ilkel" diye nitelendirmesi Batının inanmak istediği bir gerçektir. Batı kültürünün ve Batı sanat geleneğinin reddi Jean Dubuffet'de kaçış değil, alternatif bir gerçekliğe yönelme ve "Art Brut" kavramının yaratımıyla ifade bulur. Dubuffet'nin düşüncesinde insanın kendi eliyle yarattığı kültürle gerçeklik algısının nasıl yapaylaştığının, tektipleştiğinin farkındalığını buluruz. | en_US |
dc.language.iso | tur | en_US |
dc.publisher | Anadolu Üniversitesi | en_US |
dc.rights | info:eu-repo/semantics/openAccess | en_US |
dc.subject | Art brut | en_US |
dc.subject | Sanat -- Temalar, motifler | en_US |
dc.subject | Dubuffet, Jean, 1901-1985 | en_US |
dc.subject | Ressamlar -- Fransa | en_US |
dc.title | Batı kültürüyle etkileşimi açısından Jean Dubuffet ve art brut kavramı | en_US |
dc.type | masterThesis | en_US |
dc.contributor.department | Güzel Sanatlar Enstitüsü | en_US |
dc.identifier.startpage | VIII, 64 y. : resim. | en_US |
dc.relation.publicationcategory | Tez | en_US |